Eve Dönen Kadın: Safiye Erol
Mahmut Çetin
Büyük romancımız Tarık Buğra, Safiye Erol’un yazma gerekçesini şöyle ifade eder: “yazarlığının tek sebebi, tadına ve değerine vardığı medeniyetimizden aldıklarını yayabilmek arzusu idi.” İyiden güzelden doğrudan yana bir bakışın inşaasıdır onun yazma serüveni. Tabii bu bakış karşısında kötülüğü, düşmanlığı, çirkinliği bulacaktır. O, yıkıcılığa karşı en kuvvetli iksiri bulmuştur. Tarık Buğra bu durumu şöyle ifade eder:“Safiye Erol, İslâm-Türk medeniyetinin nankör ve bedbaht yıkıcılıklara, köksüz ve anlayışsız zorlamalara yenilmeyen kadın mümessillerinden biri idi, ayrıca, bütün varlığı ile, gönlü, kafası, mizacı ile idrâk ettiği bu medeniyetin ışığını dağıtanlardan birisi oldu. Yazıları ve yaşayışı bu büyük değeri taşırdı.”
Safiye Erol Kimdir?
Safiye Erol, 1902 yılında Edirne’nin Uzunköprü ilçesinde doğdu. 1917 yılında Almanya'da eğitimini tamamladı. Lise ve üniversiteyi bitirip doktora tezini verdikten sonra, 1926'da İstanbul'a döndü. Millî Mecmua ve Her Ay gibi dergilerde yazıları çıktı. 1938'de "Kadıköyü'nün Romanı", 1944'te "Ülker Fırtınası", 1941'de Selma Lagerlöf'den "Portugaliye İmparatoriçesi" ve 1945'de La Motte- Foque'den "Su Kızı" isimli tercümeleri yayınlandı. 1951'de Kenan Rıfâî hakkında üç bölümlük felsefî incelemesi, "Kenan Rıfâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık" kitabında yer aldı. 1955'te Tercüman gazetesinde son romanı olan "Dineyri Papazı" romanı tefrika edildi. Asr-ı Saadet'i anlatan "Çölde Biten Rahmet Ağacı" ise 1962 yılında Yeni İstanbul gazetesinde yayınlandı. Muhtelif gazete ve mecmualarda pek çok makalesi ve incelemesi neşredilen Safiye Erol, 7 Ekim 1964 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
Aşk ve ayrılık
Safiye Erol, Almanya'ya okumak için gönderildiğinde onüç yaşındadır. Burada 15 sene kalır ve şarkiyat doktorası yapar. Genç ve güzeldir. Bir Türk kızı için de oldukça cesur ve rahat sayılır üstelik. Almanca ve Fransızca'yı öğrenir, Doğu dillerini ve kültürünü edinir. Gönlünün yangını burada tutuşur genç Safiye'nin. Almanya'da tanıdığı, Hindistan'ın hürriyet mücahitlerinden pek ünlü bir Hintli genç, Safiye hanımın kalbini çeler, körpe hayatında fırtınalar estirir. Onu, Brahma'nın bile tamamlayamadığı bir yolculukta erişilmez güzelliklere uçurur. Evlenmeye karar verirler. Bu aşk ve tutkuyla bitirirler okullarını. Genç Hintli mücahit, Safiye Erol'a "Haydi, der. Memleketime gidelim. Orada, onların bana ihtiyacı var, benim de sana ihtiyacım büyük!" der. Yıllardır böyle bir dâvet bekleyen genç kız da kararlı ve kesin sözlüdür: "Hayır, diye cevap verir. Benim memleketime gidelim, orada, onların da bana ihtiyacı var, benim de sana!" Yollar ayrılır o an, sevdâlar bölünür... Genç mücahit Hindistan'a, Safiye Erol da Türkiye'ye yönünü çevirir. Büyük Hint efsanelerine karışan küçücük aşk çiçeği "ketaki", açarken solmuştur. Aradan yıllar geçer. Safiye Erol, içindeki yanardağı söndürmek, aşkını susturmak için sevdalısının pansiyonuna gider. Titreyen eliyle zile basar. Kapıyı açan evin sahibesi Alman kadın, "Bu evin bütün duvarları resimlerinizle dolu" diyerek büyük aşka olan tanıklığını belirtir. Ancak genç Safiye'nin aradığı, görmek istediği artık yâd ellerdedir... Kalbinin sesini susturur ve yüzünü memleketine çevirir. O, artık "eve dönen kadın"dır. Türkiye'nin birikimini yoklamak, kültürünü tanımak ve bu medeniyetin üzerine bir taş koyabilmek umuduyla kalkar ülkesine döner. Safiye Erol'un duygularını dizginlemesi ve 'mektepten memlekete' dönüşü bir İstanbul gazetesinde "vatanını, aşka tercih ettiği" şeklinde yorumlanır...
Çölde Biten Rahmet Ağacı
Safiye Erol'un 1962 yılında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edilen eseri "Çölde Biten Rahmet Ağacı" da kitap haline getirildi. Batı'yı tanıyan Türk ve İslâm kültürünü ruhunda mezcetmiş bir münevver ve mütefekkir olan yazarımız Safiye Erol, Çölde Biten Rahmet Ağacı'nda Peygamber Efendimizin hayatından bazı safhaları nefis üslubu ve akıcı diliyle anlatıyor. Bir Ramazan ayı boyunca otuz gün tefrika edildiğinde geniş ilgi gören eser, Müslüman Türk insanının, Sevgili Peygamberine olan büyük sevgisinin de bir işareti. Halil Açıkgöz'ün yayına hazırladığı kitap, büyük bir hayranlıkla karşılanıyor.
Kadıköyü'nün Romanı
Kadıköyü'nün Romanı 1939'da yayınlanmış. Selim İleri, romanın kıymetini şöyle anlatıyor: "Romancının adı Safiye Erol. Böyle bir addan bugün kimsenin haberi yok. Oysa 'kent kültürü'nü araştırmak isteyenler, -kim bilir kaç kez yazdığım gibi- onun bir eserine, Kadıköyü'nün Romanı'na mutlaka başvurmak zorundalar."
Ciğerdelen
Ciğerdelen romanı, uzun yıllar kültür meraklılarının, edebiyat sevdalılarının, roman tiryakilerinin sadece kendilerinin keşfettiği bir başucu kitabı olmuştur. Ciğerdelen Osmanlı hayatının önemli bir kesitini çarpıcı bir şekilde yansıtırken, tarih romancılığı sahasında da bir kilometre taşı olmuştur. Ciğerdelen'in ‘post-modern bir aşk romanı’ olduğuna dikkat çeken Sabahat Emir onun önemini şöyle vurguluyor: “Safiye Erol'u anlamak; özgün üslubunun tadına varmak belli bir olgunluk ve kültür birikimi gerektiriyor. O, özel bir yazar. Okuyucusunun da özel olması gerekiyor. Televole kültürüyle yetişen şimdiki gençlere onu okutmak çok zor. Ama okumamaları da büyük kayıp. Çünkü anlatılan, kaybettiğimiz tüm değerler...”